“Yerel ve Bölgesel Kamu Politikalarında Yurttaşın Sözü” çalışmamız kapsamında 21 Aralık 2019 Cumartesi günü, Bursa Nilüfer Belediyesi Karaman Dernekler Yerleşkesi’nde Sivil Toplum Atölyesi gerçekleştirdik.

Yürütmekte olduğumuz çalışma genel olarak sivil toplum kuruluşlarının etkinliğinin artırılması için yurttaşların belirli stratejiler ve savunuculuk yöntemleri oluşturarak kamu politikaları ve demokratik yönetim süreçlerine katılımlarını desteklemeyi amaçlıyor. Bu genel amacı güvenli ve erişilebilir gıda konusu etrafında oluşturduğumuz bir tematik bütünlükte ele alıyoruz.

 Bu doğrultuda Bursa’da gerçekleştirdiğimiz atölyede; başta Bursa olmak üzere Susurluk Havzası ve çevre illerindeki sivil toplum temsilcileriyle birlikte havza ölçeğinde yurttaşın ve sivil toplum alanın gündemleri, bu gündemler bağlamında kamu politikalarının izlenmesi ve kamu politikalarına yurttaş katılımını yine güvenli ve erişilebilir gıda ekseni etrafında tartıştık. Ayrıca, sivil toplum temsilcileri olarak kamu politikalarına etki edebilme olanaklarını ortaya çıkararak, olası işbirlikleri ve muhatapları belirledik, müdahil olma yöntemleri geliştirdik.  Susurluk Havzası için güvenli ve erişilebilir gıda kapsamında odaklandığımız alt başlıklar ise (i) üretim süreçlerinde kadın emeği (ii) üretim süreçlerinde yeni dayanışma ve örgütlenme biçimleri, ve (iii) kentsel örgütlenme formları ve katılımcı süreçler.

 Atölye, Susurluk Havzası araştırmacıları Suna Yılmaz ve Hatice Kurşuncu’nun, havza araştırması kapsam ve ön bulgularını tartıştığı “Susurluk Havzası’nda Kadın Emeği” sunumuyla başladı. Suna Yılmaz ve Hatice Kurşuncu görünmeyen kadın emeğinin cinsiyete dayalı iş bölümü ve toplumsal ilişkileri çerçevesinde harcanan bir emek olduğunun üzerinde durdu. “Erkek çalışır, eve para getirir ve kadın ev içinde çalışmasının karşılığında, erkeklerin bakımını sağlar; bu ilişki “köle” ilişkisidir.”

 Yılmaz ve Kurşuncu’ya göre, kırsal bölgelerde yaşayan kadınlar üretimden tüketime tüm sürecin bilgi ve deneyimine sahip olsa da bundan gelir elde edemiyor ve elde edilen gelirin yönetiminde yer alamıyor.

Kadın kooperatifleri amaçları bakımından 2’ye ayrılıyor:

  • Çok amaçlı kadın kooperatifleri: kadınlara yönelik özel hizmetlerin sunulduğu kooperatifler: kreş, ortak mutfak, çamaşırhane
  • Gelir getirici kooperatifler

Yılmaz ve Kurşuncu’nun gerçekleştirdikleri saha araştırmasına göre kadınlar kooperatif kurma sürecinde;

  • Kadınların ev dışında üretim ve çalışmasına karşı toplumsal engeller,
  • Kadınlara kapalı eski (erkek) tarımsal kalkınma kooperatifleri,
  • Eski olumsuz kooperatif deneyimleri,
  • Bürokratik süreçlerin karmaşıklığı
  • Kooperatiflerin yüksek kuruluş masrafları

gibi sorunlarla karşılaşıyor. 

 Karşılaşılan bu gibi sorunlarla baş edebilmek için kadınlar dönüşümlü üretim / emek, düzenli, açık toplantılar, dönüşümlü sosyal güvence, yalnızca kadın üye / ortak gibi alternatif yöntemler geliştiriyor.

 Yılmaz ve Kurşuncu, ayrıca, kadınların kooperatifleşme sürecinde;

  • Toplumsal cinsiyet rollerinin devam ettirilmesi,
  • Erkekten daha fazla gelir elde edilmesinin erkek iktidarına karşı tehdit olarak algılanması,
  • Aracı kuruma dönüşme tehlikesi,
  • Kooperatif veya dernek içinde üretici ile yönetici arasında anlaşmazlıklar,
  • Gönüllü çalışmanın sürdürülemez yapısı,
  • Sayıca az kadın gelir elde ediyor,
  • Yorgunluk sayıca azalma,
  • Üretimin “iş”e dönüşememesi 

gibi bazı tehlikelerle karşı karşıya kalabileceklerini ifade ediyor.

Bireysel iyi niyetlere bağımlı bir şekilde, kadınlar üretim ve kooperatifleşme sürecinde karşılaştıkları zorluklarla kendi kişisel ilgisi ve emeği ile başa çıkıyor. Ne var ki, bu sorunların çözümü kamu kurumlarının hizmeti olması gerekmekte. Başka bir deyişle, özensiz kamu politikalarının yarattığı boşlukları özenli kadın üreticiler dolduruyor.    

Yılmaz ve Kurşuncu, kadın kooperatiflerinin kurulma ve işleyiş sürecinin getirdiği zorluklar ve sorunların yanında, kooperatifleşmenin kadınlar açısından olumlu etkiler ve potansiyeller yarattığının da altını çiziyor. Araştırmacılar, bu olumlu etkileri şöyle sıralıyor;

  • Özgüven, kendini kanıtlama, güçlenme
  • Ataerkil bağların zayıflaması
  • Ekonomik bağımsızlık
  • Farklı bakış açıları, yeni görüşlere açıklık
  • Dayanışma ilişkileri kurma
  • Üretim ilişkilerinde dönüşüm; eski kooperatif yapılarında değişim

İkinci oturumda, atölye moderatörü Buket Atlı, sivil toplum örgütleri için etkin savunuculuk yöntemlerini anlattı. Atlı yurttaşların katılım sürecine dahil olduğu sürece tüketim kooperatiflerinin ekolojik üretim yapan çiftliklerle kurdukları işbirliğini örnek gösterdi. “Bir tarafta ekolojik üretim yapan ve pazarlamayla ilgili sorun yaşayn çiftçiler, diğer tarafta İstanbul’da yaşayan ve ekolojik ürünler tüketmek isteyen kişiler var. Bu sorun için çözüm bu kişilerin bir araya geldiği bir sistem. Bunun gerçekleşebilmesi için belediyeden yer talep edilebilir, yani muhatap belediye. Yöntem olarak da, sosyal medya kampanyası veya belediyede ilgili kişiyle birebir görüşme gerçekleştirilebilir.”

Atölyenin öğleden sonraki oturumlarında ise çeşitli sivil toplum kuruluşlarından gelen katılımcılarla havza ölçeğinde yurttaşın ve sivil toplum alanının gündemini konuştuk, yurttaşların taleplerini ve bu taleplerin muhataplarını belirledik, sivil toplum temsilcilerinin  kamu politikalarına etki edebilme olanakları ve yöntemleri ve olası işbirliklerini belirledik, ve yol haritası oluşturarak başlangıç adımlarını tamamladık.