Barış, Uzlaşma ve İnsani Güvenlik için Yurttaş Ağı başlıklı proje ile Balkanlar ve Türkiye’de okul, işyeri ve yaşam alanları üzerinden yurttaşların gündelik hayatlarında karşılaştıkları şiddetin biçim ve nedenlerini ele alan çalışmalar yürütülecek.

HEDEFİMİZ

Projenin ana hedefi, yürütülecek sistematik bir araştırma programı çerçevesinde insani güvenlik meseleleriyle ilgili ülke (Bosna Hersek, Kosova, Karadağ, Türkiye, Bulgaristan ve Sırbistan), bölge (Balkanlar ve Türkiye) ve Avrupa düzeyinde savunuculuk faaliyetlerini artırmaktır. Proje araştırması hâlihazırda, Balkanlar ve Türkiye’de özellikle okul, işyeri ve yaşam alanları üzerinden yurttaşların gündelik hayatlarında karşılaştıkları şiddetin biçim ve sebeplerini ele almaktadır. 

Projenin temel motivasyonlarından bir tanesi de bölgedeki insani güvenlik gelişmelerini sistematik olarak izleyebilmek amacıyla bir dizi gösterge geliştirmektir. 

Bu vesileyle aynı zamanda aktivistlerle araştırmacılar arasında model bir işbirliği oluşturmayı, bu doğrultuda bir yandan savunuculuk yapan sivil aktörlerin araştırma kapasitesini geliştirirken, diğer yandan araştırmacı, aktivist ve siyaset çevreleri arasındaki etkileşimi arttırmayı hedefliyoruz. 

NEDEN BALKANLAR VE TÜRKİYE?

Bu ortaklığın kapsamına giren ülkeler arasında iki temel ayrışma ekseni bulunmaktadır. Bunlardan ilk, iki Batı Balkan ülkesinin (Bosna Hersek ve Kosova) sınırları içinde cereyan eden yakın tarihli silahlı çatışma geçmişidir. Bu çatışma, tüm bölge için çok temel ve derin siyasi, idari, demografik, ekonomik ve sosyal sonuçlar doğurmuştur.  Diğer eksen ise Avrupa Birliği ile olan formel ilişkiler çerçevesinde tarif edilebilir. Buna göre Bulgaristan AB üyesi bir ülke konumundayken, Türkiye aday ülke statüsünde, bir dizi Batı Balkan ülkesi ise farklı katılım sürecindeler. 

Öte yandan, bu ülkelerin paylaştığı özelliklerden bazıları arasında, ekonomi ve siyasi değişim biçimleri ve bölgede meydana gelen yoğun göç akışından söz edilebilir. Bu süreçlerin getirdiği bir dizi sonuç, bu bölgede yaşayan birey ve toplulukların hayatını baskıcı, ayrımcı ve güvensiz hale getirecek şekillerde etkilemektedir. 

Siyasi olarak tüm bu ülkeler liberal/demokratik devlet modeline yaklaşmaya çalışmakta, ancak pratikte henüz yönetişimin uygulanması anlamında belirleyici liberal unsurlara sahip olabilmiş değiller. Sonuç, yasada olmasa da vatandaşların hayat pratiklerinde bir tür ‘farklılaşmış yurttaşlıklar’ olarak tecrübe edilen demokrasi açıkları olarak tezahür etmektedir. Bu toplumlarda, istikrarlı demokrasilerdeki yurttaşların yaşayabildiği asgari koruma ve güvenliği sağlayacak, hukukun üstün olduğu, adaletli bir yönetim anlayışının benimsenmesi için hâlâ gidilecek çok yol var. Formel eşitlik ve hakların arkasında, yurttaşların katılımı ciddi biçimde kısıtlanmakta ve hatta yurttaşlar arasında bazı grupların diğerlerinden 'daha eşit' olduğu hiyerarşiler mevcut bulunmaktadır. Bu toplumlarda hüküm süren sosyal dışlanmanın, Batı Avrupa standartlarından farklı olan ölçek ve biçimleri Batı Balkanlar, Bulgaristan ve Türkiye'de yurttaşlara resmi olarak bahşedilmiş olan siyasi hakların kullanılması konusunda çoğu zaman engel teşkil eder. Hükümetlerin insan hakları, azınlık meseleleri, uzlaşma, medya, şeffaflık ve hesap verilebilirlik gibi konulara olan yaklaşımları hakkında hala ciddi kaygılar mevcut.  

Ekonomik olarak tüm bu ülkeler, küreselleşen piyasalar, rekabet ve ekonomik yönetişimin evrensel standartlarının baskısı altında neo-liberal bir modernleşme modelini takip etmekteler ve bu model devlet, toplum ve toplumsal uyum için çok çeşitli sıkıntıları beraberinde getiriyor. Gelir dağılımında artan eşitsizlik yoksulluğu derinleştirirken, hükümetlerin yoksullukla mücadele politikaları sonuç vermemekte. Üretken istihdam ve sosyal güvenliğin eksikliği yurttaşların halen en önemli endişesi olarak görülüyor. 

Bu bölgenin sosyo-ekonomik bağlamına dair yurttaşların refahı ve güvenliği açısından önemli sonuçları olan özel bir başka husus da göç konusudur. Söz konusu ülkeler, açık veya örtük çatışma kaynaklı etnik göç dâhil yoğun ve kitlesel iç göçler yaşadılar. Bu göç dalgaları sosyal politikalar (eğitim, sosyal konut, refah düzenlemeleri) ve sosyal uyum üzerinde farklı türde baskılar yarattı. 

Dolayısıyla, bu sivil girişimin bu bölgede yürütmekte olduğu faaliyetlerin anlamı, insanların bireysel algı ve gündelik hayat deneyimlerine baktığımızda daha iyi anlaşılır. Bu ülkelerin her biri için, barış içinde bir arada var olmanın ve sosyal adaletin önündeki en büyük tehditler, toplumlar arası ilişkiler, sosyal dışlanma ve yönetişim konularındaki sorunlardır - bu konular bu girişime ortak olan sivil toplum kuruluşlarının hepsinin temel vizyonunu oluşturmaktadır. 

Projenin araştırma konusu, bu toplumlarda birey ve toplum hayatını gündelik hayat deneyimi olarak güvensiz ve tehlikeli kılan çeşitli konuların incelenmesine odaklanıyor. Güvenilir bulgular toplamak kaydıyla, bu ortaklık birey ve toplumlar arası uzlaşma önerileri ve yaklaşımları geliştirmek konusunda sağlam bir zemin kurarak, yerel, ulusal ve özellikle Avrupa düzeyinde çeşitli aktörleri bu konularda irtibatlandırmayı hedefliyor. 

NEDEN İNSANİ GÜVENLİK?

Çalışmamızın omurgasını oluşturan insani güvenlik yaklaşımı, çatışmaların önlenmesi, kriz yönetimi, sivil-asker ilişkileri gibi geleneksel güvenlik alanlarını kapsarken, bir yandan da ‘güvensizliğin’ somut halleri üzerinden analizine insan hakları ve insani kalkınma perspektiflerini dâhil eder ve böylece bu alanı genişletir. İnsani güvenlik sorunun merkezine insanı alarak, güvenliğin siyasi, ekonomik ve sosyal boyutlarını hesaba katmak kaydıyla ‘tehdit’ algılarını esnetip genişletir ve bu şekilde güvenliğin kapsamı ve kurumsal yapısını sorgular. Aynı zamanda kapalı bir elit yönetim modelinden, tüm yurttaşlara açık bir modele geçiş anlamına gelen siyaset süreçlerinin demokratikleşmesi, şeffaflaşması ve hesap verilebilirliği gibi ilkeleri işaret eder.

İNSANİ GÜVENLİĞİN KISA TARİHİ

Entelektüel kökleri 1940’lı yıllara gitse de, insani güvenlik kavramı ilk olarak Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 1994 tarihli İnsani Kalkınma Raporu vasıtasıyla sivil alanın radarına girdi. İnsani güvenliğin yedi bileşeninin belirtildiği raporda (ekonomik güvenlik, gıda güvenliği, sağlık güvenliği, çevre güvenliği, kişisel güvenlik, topluluk güvenliği ve siyasi güvenlik) hedef güvenlik kavramını dışsal askeri tehditlere karşı devletin güvenliğinden ibaret dar çerçeveden çıkarmaktı. Devlete endeksli bu geleneksel güvenlik anlayışına göre güvenlik ancak devletin polis ve asker gibi kurumları tarafından sağlanırdı. 

Hâlbuki soğuk savaş sonrası dönemde yolsuzluk, etnik çatışmalar, insan ve silah ticareti, hassas bilgi sistemleri, adalete erişim gibi yeni tehditler devletin kontrolü dışında cereyan ederken, eski güvenlik kurumlarının bunlarla mücadelede verimsiz kaldığı görülüyor. Gittikçe karmaşıklaşan dünyada ulusal sınırlar artık güven ile güvensizlik arasında belirleyicilik teşkil etmiyor. Avrupa Birliği yeni üye devletlerin katılımıyla ‘sınır aşırı bir yurttaşlık’ anlayışı çerçevesinde genişlerken yeni ve karmaşık güvenlik sorunlarıyla karşılaştı. Kavram 2000’li yıllarda bu bağlamda AB’nin gündemine girdiğinde bu güvensizlik yaratan sorunları çözmede geleneksel güvenlik araçlarının yetersizliği anlaşılmaktaydı. Buna karşılık ‘korkudan azade olmak’ ve ‘onurlu yaşam hakkı’ boyutlarıyla insani güvenlik birey ve toplulukların güvenliğine referans verir, aşağıdan yukarı bir yöntem ile ‘güvenliği insanileştirir’. Böylece insani güvenlik, sınır aşırı ve sınır ötesi boyutları olan yeni güvenlik meselelerini ele almak için bir çerçeve sunmaktadır. Kavramın sunduğu bu imkânları değerlendirmek amacıyla AB konuya dair iki rapor hazırladı. 2004’te yayınlanan Barselona Raporu’nda bir insani güvenlik doktrini ve buna bağlı yasal çerçeve ihtiyacı vurgulandı. Bunu takiben 2007 yılında hazırlanan Madrid Raporu ise kavramın tanımını yapıp AB imkânlarının bu bağlamda nasıl seferber edilebileceği noktasına odaklandı. 

YÖNTEM OLARAK CN4HS 

Citizens’ Network for Peace, Reconcilliation and Human Security - CN4HS, Balkanlar ve Türkiye’de mevcut insani güvenlik açıklarını incelemek ve bunlara çözüm politikaları savunmak için aynı zamanda özgün bir araçtır. 

Ortaklar hâlihazırda temel araştırma konularını tespit etmiştir. Araştırmanın ilk bulguları 2014 yılı ortasında elde edilecek ve bir dizi ülke ve bölge raporunun içeriğini besleyecekler. 

Buna karşılık, Barış, Uzlaşma ve İnsani Güvenlik için Yurttaşlar Ağı projemiz varlığının birinci yılında şu somut kazanımları elde etti;

  • İnsani Güven(siz)lik Manzaraları temalı 20’den fazla konu üzerine kaleme alınmış kısa makale,
  • Proje ve bölgede insani güvenlik meseleleri üzerine rehber içerikler sunan faal ve kullanıcı dostu bir web sitesi (www.cn4hs.org),
  • Proje faaliyet ve hedefinin tanıtıldığı Mayıs 2013’te Podgorica’da gerçekleştirdiğimiz bir atölye çalışması,
  • İnsani güvenlik kavramının öğrenci ve akademisyenlere tanıtıldığı Kasım 2013’te Belgrad’da gerçekleştirdiğimiz bir panel toplantısı,
  • Türkiye ve Balkanlarda insani güvenlik tartışması ile ilgili uzman, aktivist ve karar verici katılımcı ve konuşmacıların bir araya geldiği, 31 Ocak-1 Şubat 2014’te İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz Bölgesel Konferans.

Ancak projenin birinci yılı sona erdiğinde elimizdeki en önemli kazanım, tüm bu toplantıların ötesinde, ortakların beraber özgün bir çalışma yöntemi geliştirmesi oldu. Proje ortağı örgütlerin ve London School of Economics’ten (LSE) akademisyenlerin beraber hazırladığı bu yöntemsel çerçeveyle, bu coğrafyada sıradan insanların gündelik hayatlarında güvensizlik ürettiğini gördüğümüz çeşitli konuları kavramak, araştırmak ve bunlara yönelik çözümler geliştirmeye yönelik örnek bir çalışma yöntemine sahip olduk. 

Ortaklar olarak bu yöntemsel aracı “Türkiye ve Balkanlarda Şiddetin Biçim ve Mekânları” olarak tarif ediyoruz – burada projenin İngilizce ismindeki baş harfleri kullanarak kısaca ‘CN4HS aracı’ ismini kullanacağız. CN4HS aracını kullanarak, Türkiye ve Balkanlar’da bireylerin güvenliğini tehdit eden meselelere yönelik elde edeceğimiz bulguların gerek bölge, gerek AB düzeyinde karar vericiler, araştırmacılar,  gözlemciler ve aktivistler nezdinde son derece değerli olacağını düşünüyoruz. 

Neden önemli?

Bu aracın iki faydası olacak; birincisi bu projenin araştırmasında elde edilecek bulgular (ki bu araştırmalarda CN4HS aracı kullanılmakta); ikincisi ileride bu bölgede ilgili başka meselelere yaklaşırken kullanılabilecek kalıcı bir yöntem... Böylece bir yandan araştırma bulgularının kendisi güvensizlik yaratan olgular hakkında ilgili paydaşları bilgilendirirken, diğer yandan CN4HS aracının gelecekte başka aktörlerce benimsenmesi amaçlanıyor. Peki, bu aracın başkaları tarafından da kullanıma değer kılan özellikleri nelerdir? 

Öncelikle yöntemi özgün kılan şey, bireye olan güçlü vurgusu sebebiyle bölgede güvensizlik üreten meselelere dair son derece gerçekçi, insan-merkezli bir resim çekilebilmesine imkân vermesi… Kişi perspektifleri ve bireylerin kendilerini saran güvensizliklerle nasıl başa çıktıklarına dair stratejileri, bu yaklaşımın esasını teşkil ediyor. Bu yüzden ortakların yürütmekte olduğu araştırma faaliyetlerinin önemli bir bölümü açık uçlu mülakatlar ve kişisel hikâyelere ayrılmış durumda. Söz konusu bölgede buna benzer başka bir çalışma olmamasından ötürü yöntem aynı zamanda bu anlamda da öncü niteliğinde. 

Yöntem aynı zamanda anlamlı ve yerinde... ‘Türkiye ve Balkanlarda Şiddetin Biçim ve Mekânları’ adını verdiğimiz yöntemsel çerçeve ve tespit edilen üç araştırma kümesi (Gençlik, İşyeri Güvenliği ve Yerinden Edilme) ortakların ülkelerinde katılımcı, aşağıdan yukarı bir yöntemle yürüttükleri, uzun ve derinlemesine istişare süreçleri sonucu elde edildi. Bir bakıma bu üç alan, Türkiye ve Balkanlarda şu anda yurttaşlar için güvensizliğin neşet ettiği alanlara dair proje ortaklarının çektiği samimi bir fotoğraf. 

Son olarak, çok sayıda meseleyi yüzeysel ele almaktansa, sınırlı konuyu derinlemesine ele almayı tercih ettiğimiz için, bu yöntem aynı zamanda etraflı bir incelemeye imkân veriyor. Başka bir deyişle, elde ettiğimiz yöntem hem kapsayıcı, hem betimleyici ve hem de temsili değil, derin, etraflı ve odaklı bir yaklaşıma sahip. 

Neden kıymetli?

CN4HS aracının proje ortağı altı ülkede uygulanması sonucu elde edilen bulgular bu bölgedeki araştırmacı, aktivist, medya, karar verici kesimler ve Brüksel için kayda değer olacaktır. Çalışmamızın Türkiye ve Balkanlarda mevcut insani güvenlik açıklarına dair daha iyi bir kavrayış getirmesini, bu yolla bireyin perspektifinden konuya özgü kurgulanmış yaklaşımlar etrafında çözümler üretilmesine katkıda bulunmasını hedefliyoruz. Fakat insani güvenlik kavramı bölgede çok popüler olmadığı için proje ortakları olarak konunun görünürlüğü ve etkileşimi için iki başlı bir strateji benimsiyoruz. Buna göre hedeflerden biri insani güvenlik kavramının birçok sorunu ele almada uygun bir araç olduğunu, yani güvenliği ‘insanileştirmek’ fikrini vurgulamak; bu doğrultuda insani güvenlik kavramının kendisine odaklanan panel ve yuvarlak masa etkinlikleri düzenlemektir. Burada bahsettiğimiz, araştırma bulgularından çok insani güvenlik kavramının kendisini anlatıp yaygınlaştırmaktır. Bu tür bir faaliyete iyi bir örnek Belgrad’da Dr. Mary Martin’in verdiği panel olabilir. 

Öte yandan, ilgili kurum ve aktörleri insanların bu bölgede yaşadıkları şiddet ve güvensizlik meseleleri hakkında bilgilendirmek için araştırma bulgularının yaygınlaştırılması da bir başka faaliyet eksenimiz olacak. CN4HS aracını bu vesileyle de özgün, yerinde, etraflı ve etkin bir yöntem olarak yaygınlaştıracağız.

Somut anlamda modüler bir eğitim paketi olarak hazırlanacak olan CN4HS aracının hâlihazırda tamamlanmamış içeriğine projenin birinci yılında hazırlanmış olan şu materyaller dâhil olacak; 

TEMA: ŞİDDETİN BİÇİM VE MEKÂNLARI 

Neden Şiddet?

Şiddet kavramını, ortaklar tarafından insani güvenlik yaklaşımı çerçevesinde ele alınacak farklı konuları ortak bir çerçevede ele almanın referansı olarak tespit ettik. Şiddeti doğrudan, fiziksel şiddetin ötesinde bir sosyal ilişki ve etkileşim biçimi olarak tanımlıyoruz. Böylece bu temel motivasyonumuzu farklı sosyal ilişki türlerinin nasıl tezahür ettiği, bunların bir arada ne tür güvensizlikler ve hassasiyetler yarattığını anlamaya çalışmak olarak belirledik. Bir başka deyişle, doğrudan fiziksel zarar verme ve bir eylem olarak tarif edilen şiddetin dar kavramsallaştırmasının ötesinde, kavramın birçok farklı biçim ve tezahürünü, ortaya nasıl çıktığını (süreç ve ilişkileri) ve tüm bu süreçlerin birbirleriyle nasıl ilişkilendiğiyle ilgileniyoruz. 

Böylece şiddet kavramını fiziksel ve sözlü tacizden başlayıp zulüm, ayrımcılık ve marjinalleştirme pratiklerine kadar farklı tonlarını içerecek şekilde ele alıyoruz (Şiddetin insani güvenlik yaklaşımı ile ilişkisi üzerine proje kapsamında hazırladığımız makaleye şuradan ulaşabilirsiniz; Babovic (2013) Violence from the HS perspective)

Araştırmada önem verdiğimiz bir başka konu, dışlanmış birey ve toplulukların fiziksel, zihinsel ve sosyal esenliklerine yönelik tehdit oluşturan sorunlar arasından özellikle göz ardı edilen durum ve mekânları öne çıkarmak. Normal şartlarda güvenli olması gerekirken aslında hiç de öyle olmayan okul, ev ve işyeri gibi mekânların yahut özelleştirme ve kentsel dönüşüm gibi ekseriyetle insani güvenlik boyutu göz ardı edilen süreçlerin insan hayatında hangi kırılganlıklar ve endişelere yol açtığını görmeyi umuyoruz. 

Araştırma, şiddetin farklı formlarına, meydana geldiği bağlamlara ve aynı zamanda şiddetin yarattığı güvensizlikler karşısında birey ve grupların formel veya enformel ne tür hafifletme, iyileştirme ve başa çıkma mekanizmaları kullandığına da odaklanıyor. Ortaklar araştırma konularını, şiddetin görünüm ve mekânları ekseninde kayda değer buldukları üç ana tema etrafında topladılar; i) gençleri etkileyen şiddet, ii) işyerinde şiddet ve iii) yerinden edilmenin getirdiği şiddet. Her ülkede yürütülecek olan spesifik araştırma başlıklarını alttaki tabloda görebilirsiniz. 

  Yerinden Edilme ve Şiddet İşyerinde Şiddet Gençlik ve Şiddet
Bosna Hersek     Liselerde gençlik ve şiddet
Bulgaristan Yaşlılara yönelik hane suçları İşyerinde zorla oy verdirme  
Kosova   Kosova’da altyapı inşaat sektörü Liselerde gençlik ve şiddet
Karadağ Güvensiz konut politikaları    Gençlik ve internette şiddet
Sırbistan   Azınlık grupların toksik ve atık endüstrilerde çalıştırılması ve illegal özelleştirmeler   Liselerde gençlik ve şiddet
Türkiye Kürtlerin yerinden edilmesi ve gruplar arası güvenlik algısı Beyaz yaka sektörlerde kadın ve azınlıklara yönelik mesleki ayrımcılık    

GENÇLİK VE ŞİDDET

Bu başlık altındaki araştırmaların ortak amacı, bölgede yükselen gençlik şiddetini özellikle okul ve işyeri gibi güvenli olması gereken mekânlar üzerinden ele almak.

Özellikle de uzun dönem gençlik işsizliği ile ilişkili olarak bu bölgenin öne çıkan en önemli meselelerinden bir tanesi gençlik patlaması olgusudur. Evsizlik, suç, sağlık problemleri ve göçün tetikleyici sebebi sayılabilecek gençlik yoksulluğu da yine gençlik işsizliğiyle bağlantılı bir başka konudur. Batı Balkanlarda gençler üzerine yapılan tüm araştırmalar, daha iyi bir hayat beklentisiyle ülkesini terk etmek isteyen gençlerin sayısındaki kaygı verici yüksekliğe işaret etmektedir. Liberal geçişin Batı Balkanlarda en büyük sosyal maliyeti, eğitim sistemi ve eğitim standardında gözlenen kalite aşınması olmuştur. Bu aşınma, okul yönetim sistemindeki bozulmalar ve buna eşlik eden genel yoksulluk ve bölge savaşının mirası (yerinden edilme; etnik gerilimler vs.) gibi faktörlerin hepsi beraber okulda, diğer kamusal mekânlarda ve dahi evde ve ailelerde gençlerde görülen şiddet eğiliminin artmasına katkıda bulunmuştur. 

Genç nesillere yönelik gerekli ilgi ve özenin olmayışı, değer sistemlerinde görülen genel düşüş, tahammülsüzlüğün artması ve negatif rol modellerinin hepsi bir tür “şiddet kültürünü” destekleyip besleyen farklı boyutlardır. Böylece gençler arasında şiddetin, bu bölgeye özgü biçimlerde kabul edilip, bir hayat tarzı olarak içselleştirildiğini gözlemliyoruz. 

İŞYERİNDE ŞİDDET

Bu başlık altında yatan temel sorun, işyerinin nasıl güvenlik yerine güvensizlik üreten bir mahal olduğu üzerinde duruyor. 

İşsizlik ve güvensiz istihdamın çeşitli formları Batı Balkanlar kalkınmasının son otuz yıldır en belirleyici özellikleriydi. Piyasa ekonomisine geçiş ve bunun köşe taşı olarak eski devlet varlıklarının büyük ölçekli özelleştirmelerle el değiştirmesi bu sürecin önemli kanallardan biri oldu. Sonuç, kitlesel işten çıkarmalar, kayıt dışı istihdamın artışı ve güvensiz istihdam formlarının genişlemesi eşliğinde yoğun bir yapısal dönüşümdü. Uzun süreli işsizlik, elverişsiz yaş ve cinsiyet profilleri, engelli ve etnik azınlık grupların yaşadığı orantısız işsizlik gibi derin sorunlar; kayıt dışı istihdamın artan ölçeği ve tezahürleri ise resmi işsizlik rakamlarının maskelediği perdenin ardında daha derin konular olarak yatmaktadır. Tüm bu ülkeler, ulus-üstü standart ve kanunlarla uyum içerisinde emek piyasalarını esnekleştirmeye yönelirken, ekonomilerinin ve düzenleme kapasitelerinin zayıflığı nedeniyle işgücünün güvenliğini ciddi biçimde aşındırmış oldular. Emek piyasasındaki bu eğilimlerin erken emeklilik ve yetersiz tazminatlar; işgücüne yeni beceriler kazandırma; işten çıkarmaların kadınlara ve azınlıklara yönelik orantısız dağılımı gibi bölgedeki hükümetlerin cevap vermede yetersiz kaldığı, refaha ve sosyal yaşama yönelik birçok sonuçları oldu. 

Bazı durumlarda istihdamın güvensiz olmasının sebebi endüstrinin kendisiyle alakalı olabiliyor. Örneğin işçilerin doğrudan hayati tehlikeye maruz kaldıkları tehlikeli madde endüstrilerinde durum böyledir. Bu tip sektörlerde çalışanların büyük bir kısmı işgücü piyasasının kenarda kalmış kesimlerinden oluşmaktadır. 

YERİNDEN EDİLMENİN GETİRDİĞİ ŞİDDET

Bu araştırmanın odağında çatışma veya kalkınma süreçlerinin tetiklediği yerinden edilmeler sonucu farklı mahallerde topluluklar arası yaşanan ilişkiler olacaktır. 

Toplumsal ilişkilerde kopuş ve nüfusun bazı kesimleri arasında güven sorunları yaratan süreçlerin, örneğin göç gibi çeşitli tetikleyicileri vardır. Ülke içinde arka arkaya meydana gelen yerinden edilme dalgaları, göçün bu bölgeye özgü nitelikleri toplumlar arası ilişkiler ve sosyal uyum konularında bir dizi kendine has sorunu beraberinde getirir. Bu tür yerinden edilmeler göçün yaşandığı yerde yerel kaynak ve altyapı imkânları üzerinde ağır bir baskı yaratmasının yanında, yerel ahali ve yeni gelenler arasındaki gruplar arası ilişkilerde de hassas gerilimler yaratmaktadır. Kuzeybatı Bulgaristan’da gözlemlediğimiz gibi, ekonomik göçün kırsal bölgeyi ciddi oranda nüfussuzlaştırması ile geride kalan yaşlı nüfusun adi suça maruz kalması durumu da, yine yerinden edilmenin getirdiği güvensizliklere bir başka örnek olarak sayılabilir. Türkiye’de ise çok sayıda insanı zorla yaşam alanlarından koparıp, onları gittikleri yerde gerilimli koşullarda yeniden yerleştiren kentsel dönüşüm süreçlerinden bahsedebiliriz. 

Balkanlar ve Türkiye’de insani güvenliğin araştırıldığı bu çalışmada, sosyal olarak dışlanıp marjinalleştirilen kişi ve grupların gündelik hayatlarında tecrübe ettikleri güvensizliklerin kalbinde yatan sorunlarla, bu sorunları aşmak ve onlarla mücadele etmek için mevcut olan mekanizmalar arasındaki açıyı tespit etmeyi amaçlıyoruz. Dolayısıyla, ortaya çıkan üç faaliyet alanı için de belirgin olan önemli bir sorgulama hattı, söz konusu mekanizmaların (kurumlar ve politikalar) bu çalışmayla açığa çıkarmayı umduğumuz hassasiyet türleriyle mücadele etmede yeterli olup olmadığını ve buna dair yönetişim boyutunu kapsamaktadır. 

NASIL BİR SİVİL EYLEMLİLİK?

Balkanlar ve Türkiye’de yurttaşlar, özellikle toplumun en hassas ve korumasız kesimleri, hayatlarını etkileyen bir dizi güvensizlikle karşı karşıyalar. Bu güvensizlikler, yerel ve ulusal düzeyde bir seferberliğin ötesinde durum ve dinamiklerden neşet etmekteler. Bu meseleleri görünür ve anlaşılır kılmak yalnızca bu bölgede azınlık karşıtı, ırkçı, zenofobik ve benzer seslerin etki alanlarının güçleniyor olmasıyla ilgili değil. Bu ortaklık, bölgede yaşanan yoksunlukların karmaşık ve çok katmanlı doğasını, bunların insani güvenlik sonuçlarını bir politika önceliği haline getirebilmek için geniş bir aktörler yelpazesinin seferberliğini amaçlar. Sivil toplum, özel sektör, kamu ya da yurttaşlar – bu aktörlerin hiçbiri söz konusu seferberliği tek başlarına ve yalnızca kendi ölçeklerinde başaramazlar. Bu yüzden bu ortaklıkta öne sürdüğümüz bölgesel işbirliği yaklaşımının, nasıl bir sivil eylemlilik sorusuna cevaben önemli bir ilham kaynağı olacağını düşünüyoruz. 

ORTAKLAR HAKKINDA  

Bosna Hersek | Youth Resource Center - Helsinki Yurttaşlar Meclisi Tuzla 

Gençlik alanında tanınmış öncü örgütlerden olmasının yanı sıra, Bosna Hersek ve Batı Balkanlar’da pek çok gençlik alanında faaliyet gösteren sivil ağların kurucusu ve ortağıdır. Banja Luka ve Tuzla Helsinki Yurttaşlar Meclislerinin inisiyatif ve ortaklığında çalışmalarına 1995 yılında başlamış; 2004 yılında ise resmen kurulmuştur. Örgüt, Bosna Hersek’in dört bir yanından gençlik inisiyatiflerini birbirine tanıştırmak, kapasitelerini, faaliyet ve proje fikirlerini geliştirmek için çalışmakta, bunu yaparken küçük topluluklar içinde yaşayan genç nüfusa özellikle odaklanmaktadır.

Bulgaristan | The Institute for Regional and International Studies – IRIS 

Bağımsız, kar amacı gütmeyen, herhangi bir parti bağlılığı olmayan bir düşünce kuruluşudur. Bulgaristan’ın Sofya kentinde bulunan örgüt, demokratik politika üretimi için bölgesel stratejiler geliştirmek ve Bulgaristan, Balkanlar ve Karadeniz bölgesinde gündeme gelen konular hakkında uluslararası farkındalık yaratmaya çalışmaktadır. IRIS, güncel kamu politikaları, uluslararası ilişkiler ve güvenlik programları alanlarında analizler üretmektedir.

Kosova | Centre for Research, Documentation and Publication – CRDP 

2010 yılında kurulan merkez, geçiş dönemi adalet mekanizmalarının gelişimini teşvik ederek bölgesel ve yerel ilişkilerin normalleşmesini amaçlamaktadır. Bunun da Kosova’nın insan hakları ihlalleri geçmişiyle yüzleşmesine yardımcı olması CRDP’nin uzun vadeli beklentisidir. CRDP, etnik azınlıkların ve çatışma mağdurlarının ihtiyaçlarını dile getirerek, geçiş dönemi hukuku ve adaleti konularında bir kaynak merkezi olmayı hedeflemektedir. Ağırlıklı olarak etnik azınlık, çatışma mağdurları, eski tutsaklar ve savaş gazileri gibi dezavantajlı gruplara danışmanlık desteği vermektedir. 

Karadağ | Association for Democratic Prosperity – ZID 

Karadağ sivil toplumunun önde gelen üyelerindendir. Sosyal içerme, gençlik politikaları, gönüllülük ve yurttaşlık konuları üzerine savunuculuk, araç ve eğitimler geliştirmektedir. Bölgesel düzeyde barış ve gençlik üzerine çalışan ağlarda geniş bir biçimde yer alan ZID’in çalışma alanları, Avrupa-Atlantik entegrasyonu, yurttaş güvenliği, sosyal meseleler, yoksulluğun azaltılması ve diğer dezavantajlı grupları kapsamaktadır. 

Sırbistan | SeConS – Development Initiative Group 

Sosyal içerme alanında Sırbistan’ın önde gelen sivil toplum kuruluşlarındandır. Kurulduğu günden bugüne karar vericiler ve STK’lar nezdinde sosyal içerme politikalarının teşvikine yönelik çalışmıştır. Örgüt, insani güvenlik kavramının özellikle ekonomik ve sosyal boyutlarına odaklanmaktadır. SeConS uzmanları 2008 yılında sosyal içermenin izlenmesine yönelik AB yaklaşımıyla uyumlu gösterge setleri geliştirmiştir. 

Türkiye | Helsinki Yurttaşlar Derneği - hYd 

Helsinki Yurttaşlar Derneği (hYd), temel hak ve özgürlükler, barış, demokrasi, çoğulculuk alanlarında çalışmalar yapan bir sivil toplum kuruluşudur. Avrupa’da, barış ortamına elverişli şartların geliştirilmesine zemin hazırlayan Helsinki Nihai Senedi ardında kurulan Helsinki Yurttaşlar Meclisi’nin bir bileşenidir. Dernek adında geçen Helsinki kelimesi bu tarihsel belgeye atıftır. Dernek, Avrupa birliği bütünleşme süreci, azınlık hakları ve çok kültürlülük, çatışmalara karşı sivil yaklaşımlar, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve yurttaş katılımı, yerel demokrasi ve sivil toplumun güçlendirilmesi konularında çalışmaktadır.