Yazı- Hesabı ödemeden nereye?
Barış Pehlivan yazısında Işıkçılar cemaatinin Diyanet’e yönelik tepkilerinin nedenlerini irdeliyor…
3 Ağustos 2021 tarihli yazı: https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-pehlivan/hesabi-odemeden-nereye-1857422
Arka Bahçe’de öğrendiniz:
1- İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) kasasından AKP milletvekili Ravza Kavakçı Kan’a 155 bin dolar ve 59 bin lira verildi.
2- İBB’nin ulaşım şirketinden maaş alan Kan’ın cüzdanı, “ABD’de siyaset bilimi okusun” diye bu parayla dolduruldu.
3- Bugünkü İBB yönetimi, “eğitim bursu” adı altında 2008-2013 arasında hukuka aykırı şekilde akıtılan bu paranın faiziyle birlikte geri alınması için yargıya başvurdu.
Şimdi...
Soru şu: Ravza Kavakçı Kan, ABD’deki eğitimi bitince İBB’deki işine geri döndü mü?
Yanıta geleceğim. Ama önce...
Burs sözleşmesine göre Kan’ın ABD’deki eğitim süresi dört yıldı. Ancak o ABD’de yaklaşık bir yıl daha fazla kaldı. Peki, bu sürenin neden uzatıldığına dair İBB arşivinde bir belge var mıydı? Yok.
Ne mi oldu? Şu: Kan, cebimizden çıkan parayla ABD’de daha fazla yaşasın diye dönemin İBB yönetimi devreye girdi. 1 Şubat 2013’ten sonra 6 ay süreyle ücretsiz izne çıkarıldı. Peki, kâğıt üstünde dahi Kan’ın bu yönde talebi olduğuna dair İBB arşivinde bir belge var mıydı? Yok.
Kan, ABD’deki eğitimini 27 Temmuz 2013’te bitirdi. Yasaya göre, 15 gün içinde işine dönmek için İBB’ye müracaat etmeliydi. Yoksa, oluşan kamu zararının karşılanması için hukuki süreç başlayacaktı. Peki, Kan’ın ABD’deki eğitim bitince işine dönmek için başvuruda bulunduğuna dair İBB arşivinde bir belge var mıydı? Yok.
Evet, ABD’deki tatlı hayat bitince Kan’ın İBB’de işbaşı yapması gerekiyordu. Belediyedeki mecburi hizmet sürecinde hiçbir şekilde başka yerde çalışamazdı.
Ya o ne yaptı? İBB binasına karayolu ile 1140 kilometre uzakta olan Gaziantep’teki Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde dört aydan fazla çalıştı.
Bitti mi? Bitmedi.
Ravza Kavakçı Kan, 2015’te milletvekili seçildi. Bundan dolayı İBB ile iş sözleşmesi askıya alındı. Lakin ne zamanki milletvekilliği bitecek, o zaman borcu olan 4 yıl 2 ay zorunlu hizmet süresini İBB’de tamamlayacaktı. Yasa ve sözleşmeler bunu emrediyordu.
Acaba, diyorum...
Cebimizden çıkan paralarla hukuksuz bir şekilde ABD’de yıllarını geçiren AKP milletvekili Kan farklı mı düşünüyordu?
Zira, SGK’nin Emeklilik Dairesi 17 Şubat 2021’de İBB’ye bir resmi yazı gönderdi. SGK, Kan’a “emekli ikramiyesi ödenebilmesi” için bilgiler istiyordu.
İnsanın aklına geliyor: AKP milletvekili İBB’ye, daha doğrusu bize borcunu ödemeden emeklilik hayatına mı geçmek istiyordu?
Ya da Tevfik Fikret’in şu satırlarını mı okudu:
“Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak...”
DEPREM OLURSA BAŞIMIZA GELECEKLER
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli yanına başka bakanları, önüne kameraları alıp şunu dedi:
“Envanterimizde yangın söndürme uçağımız ve helikopterimiz yok.”
Şunu merak ediyorum: Beklenen İstanbul depremi olursa aynı bakanlar ne diyecek?
Öyle ya...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Kandilli Rasathanesi’nin birlikte hazırladığı rapora göre; eğer İstanbul’da 7.5 büyüklüğünde deprem olursa...
Kentteki binaların yüzde 43’ü hasar görecek. 25 milyon ton ağırlığında enkaz oluşacak. 14 bin 150 kişi ölecek.
İBB Deprem Risk Yönetimi Kentsel İyileştirme Daire Başkanı Tayfun Kahraman ile konuştum. “Eğer İstanbul’da deprem olursa neyimiz eksik” diye sordum.
Notlarımdan aktarıyorum...
1- İstanbul ile Ankara arasında koordinasyon planlaması yok. Yani, merkezi yönetimle yerel yönetimler arasındaki ilişki sorunlu. İBB, İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD dahil birçok kurumun kapısını aşındırmış ancak sonuç alamamış. Böylece olası bir depremde ortak bir çalışma yapılması bu aşamada güç.
2- Yeterli tespit yok. Mesela, İstanbul’un 800 noktasında patlayıcı ya da yanıcı maddelerin depolandığı fabrikaların varlığı biliniyor. Ama merdiven altı denilen, kayıt dışı belki yüzlerce yerin olduğu düşünülüyor. Yani, olası bir depremde İstanbul’un neresinde nasıl bir tehlikenin bizi beklediğini bilmiyoruz.
3- Eğitim yok. İstanbul’da büyük deprem olursa, maalesef ilk 72 saat insanların çoğu kendi başına kalacak. O halde ilkyardım ve kurtarma operasyonları sırasında nasıl hareket edeceklerini bilmeleri gerekiyor. Ancak İstanbullu bu konuda eğitimsiz.
4- Telefon ve internet altyapısı yetersiz. 2019’daki 5.8 büyüklüğündeki İstanbul depremi bunu bir kez daha hatırlattı. İBB’nin 17 Ağustos’un yıldönümünde alternatif bir iletişim uygulamasını kamuoyuna duyuracağını öğrendim. Kaç kez söylendi; GSM firmalarının da elini taşın altına koyması şart.
IŞIKÇILARIN DİYANET’LE SAVAŞI
Işıkçılar cemaatinin yayın organı Türkiye gazetesinde ilginç şeyler oluyor.
En bilinen yazarlarından Ahmet Şimşirgil Diyanet’e çok sert eleştiriler yöneltti. Kurumun zuhr-i âhir namazını kaldırdığını belirtip şunları yazdı:
“Diyanet’in dini bir meselede kafasına göre bir fetvası olamaz. Yoksa Diyanet kendisini bir mezhep yerine mi koymaktadır?”
Yetmedi, bir yazı daha kaleme aldı Türkiye’de:
“Diyanet camiası namazları, ibadetleri yok etmekle mi uğraşıyor? Neden asıl meselelere eğilmiyor ve niçin gençlerimizle ilgilenmiyor?
Ne oldu, başınızı kuma mı gömdünüz? Ses verin! Fakat şunu söyleyeyim: Milletin sesi durmayacak daha güçlü bir şekilde ‘ne oluyor’ avazelerine muhatap olacaksınız.”
Sonra, gazetenin kim olduğu şüpheli “Ahmet Akışık” adlı yazarı topa girdi. Türkiye yazarı Diyanet’in “Batı patentli Ilımlı Islam ilkeleri doğrultusunda” yapay bir İslam ortaya koyduğunu iddia ediyordu.
Peki, nedendi? Neden Türkiye gazetesi Diyanet’e karşı kılıcını yeniden çekti? Hatırlayalım, Diyanet’in gizli tarikatlar raporunda şöyle yazıyordu Işıkçılar cemaatine dair:
- Yapı bir cemaatten daha çok bir şirkete dönüştü.
- Kendi yayınlarını satmayı kaza namazının yerine sayıyorlar.
- Bazı söylemleri din istismarına kapı aralıyor.
Ama yeni bir gelişme daha olmalıydı. Acaba, Diyanet’in yeni yayımladığı “Din İstismarı İle Mücadelede Sahih Dini Bilginin Önemi” adlı kitap mı kızdırdı?
Işıkçılar cemaati o kitaptaki “kavramları istismar”, “ibadetleri tahrif” gibi eleştirileri üzerine mi aldı?
Ya da Diyanet’in şu tespiti mi ağırlarına gitti:
“İstismarcı gruplar, elde ettikleri güç ve imkânları Müslümanların ortak yararı yerine sadece kendi mensuplarının çıkarları için kullanmaktadır.”
Bakalım, kim geri adım atacak...