Yazı - Diyanet’in işi?
Meltem Oral: Diyanet’in fetvalarında/hutbelerinde defalarca benzer temalar işlendi. Eşcinsellerin sapık, kadınların kocalarının hizmetkarı, feministlerin ahlaksız, dar pantolonların da erkekler için tehdit olduğuna dair sayısız mesaj; fetva, hutbe, kamu spotu, kitap gibi araçlarla kamuoyuna açıklandı. Bu açıklamalar karşısında “Diyanet işini yapıyor” diyenler bu kurumun işlevini küçümsüyor.
6 Mayıs tarihli yazının tamamı burada:
https://marksist.org/icerik/Yazar/13952/Diyanetin-isi?
Diyanet İşleri Başkanlığı son yıllarda toplumsal hayatımızda ağırlığı her geçen gün arttırılan bir kurum. LGBT+ları ve nikahsız birliktelikleri salgın hastalıkların sorumlusu kılan fetvasıyla yeniden gündemde. Salgınları toplumsal olarak “aşağıda” görülenlere ve “ahlaki yozlaşmaya” bağlayan anlayış oldukça köklü. Tarihte de gördüğümüz bu anlayışa göre veba günahların bedeli, koleranın sorumlusu ise alkolikler. HIV vesilesiyle on yıllardır LGBT+’lara yönelik nefret söylemi üretiliyor. Son pandemiyi LGBT+’lara bağlamakta ise İsrailli bir haham ve ABD’li evangelist rahipler Diyanet’ten daha hızlı davrandı.
Diyanet’in fetvalarında/hutbelerinde defalarca benzer temalar işlendi. Eşcinsellerin sapık, kadınların kocalarının hizmetkarı, feministlerin ahlaksız, dar pantolonların da erkekler için tehdit olduğuna dair sayısız mesaj; fetva, hutbe, kamu spotu, kitap gibi araçlarla kamuoyuna açıklandı. Bu açıklamalar karşısında “Diyanet işini yapıyor” diyenler bu kurumun işlevini küçümsüyor. Son günlerde devletle bile bir tutuldu. Diyanetin Sünni, heteroseksüel, erkek olmayan ve dar pantolon giyenleri hedef alan sistematik açıklamalarının merkezinde aile kurumunun korunması var. “Ailenin korunması” AKP’nin iktidara geldiği günden beri temel politikalarından biri. Son yıllarda yoğunluğunu arttıran bu “ailecilik” kampanyası kapsamında Diyanet’in yetkileri arttırıldı. Ama en çok da bütçesi arttı. Bakanlık olmayan Diyanet’in bütçesi 2013’ten beri birçok bakanlığın bütçesine fark atıyor. İçişleri, Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Sanayi ve Teknoloji bakanlıkları bunlardan bazıları. Eskiden Kadın Bakanlığı olan ve 2012’den itibaren çokça değişen, günümüzdeki Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’yla Diyanet’in işbirlikleri de artmış durumda.
Bu işbirliğinin amaçları arasında “aile değerlerinin korunması, ailede rol paylaşımı, aile içi şiddet, çocuk yetiştirme” gibi konularda eğitim, radyo/tv programları, kampanyalar vb. yapmak var. Bakanlığa bağlı yüzlerce kamu kreşi, sığınak, şiddeti önleme ve izleme merkezi kapatılırken, her ilde Diyanet’e bağlı aile ve dini rehberlik büroları açıldı. Bunların somut karşılığı kadının kocasına hizmet ettiği reklam filmleri, şiddete uğrayan kadınlara ‘kocanıza tepki vermeyin, nasıl istiyorsan öyle yapayım deyin’ diye tavsiye veren bürolar. Şiddete uğrayan kadınların başvurabileceği kamu kurumlarının yerini, önceliği ailenin korunması olan Diyanet’e bağlı mekanizmaların alması, şiddetin artması demek.
Ailenin krizi
Diyanet’in LGBT+’ları hedef gösteren nefret dolu açıklamasının ardından konu iktidarın medyası tarafından yine “ailenin krizine” çekildi. Dünya sağ muhafazakarlığının klasik ezberlerini tekrarlayan argümanlarla, “büyük resme” LGBT+’lar da dahil edildi. Ailenin tehlikede olduğu gerekçesiyle yasal, ekonomik, sosyal alanda kapsamlı bir politika yürütülüyor.
İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa, nafaka hakkı gibi kadınları güçlendiren kazanılmış haklara yönelik sistematik saldırılar da bu politikanın bir parçası. Aileyi korumanın yolu kadınların şiddete uğradıkları zaman yardım alabilecekleri mekanizmaları ortadan kaldırmaksa, bu durum ailenin nasıl bir şey olduğu hakkında çok sarih bir fikir vermiyor mu? Aile krizde diyenlerin çözüm olarak önerdiklerine bakılırsa, ailenin ancak şiddetle korunabileceğini düşünüyorlar. Peki onlara göre aile için tehlike çanlarını çaldıran şey ne? Boşanmak, Netflix, Youtube, nafaka ve eşcinsellik.
Sadece bir ayda 25 kadının öldürüldüğü bir yerde, kadınların kazanılmış tüm haklarının ortadan kaldırılması gerektiğini söylüyorlar. Niye? Netflix’te eşcinsel karakterlerin olduğu diziler izliyoruz diye. Ortada büyük bir tehlike olduğu doğru. Kadınların hayatı tehlikede. Emine Bulut gibi binlerce kadın Youtube yüzünden değil, kocaları, babaları, erkek kardeşleri onları öldürdüğü için ölüyorlar. Şiddetin, tacizin, tecavüzün, istismarın önlenmesi için hiçbir somut politika üretilmediği için ölüyorlar. LGBT+’ların, feministlerin örgütlü varlığını hedef almak, haklara saldırmak, dar pantolonlara ve Netflix’e gıcık olmak veya Diyanet’i devreye sokmak neden sistematik olarak öldürüldüğümüzü açıklamıyor.