Türkiye,  1985 yılında “Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi”ni, daha sonra 2014 yılında da kısa adıyla  İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni onaylayarak cinsiyet ayrımcılığının en vahim tezahürü olan kadına karşı şiddetin ortadan kaldırılması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik önemli bir irade göstermişti. Bu irade, Türkiye’nin kadın hareketinin uzun soluklu, dirençli mücadelesinin sonucunda oluşmuştu. Türkiye’de ilk kez Türkiye’nin taraf olduğu bir sözleşme, İstanbul Sözleşmesi, bir kısım eksikliklerine rağmen 6284 sayılı yasa yoluyla iç hukukta uygulanabilir bir ortamın oluşmasını olanaklı hale getirmişti.

Bugüne geldiğimizde ise gösterilen bu iradenin, aynı irade sahipleri tarafından altüst edildiğine şahit oluyoruz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Opuz-Türkiye kararıyla yarattığı içtihat, tüm Avrupa alanını etkilemiş, İstanbul Sözleşmesinin hazırlanmasının temellerini doğurmuştu. Bu kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak ve önlemek için alınmayan her tedbiri ve her türlü pasifliği de cinsiyete dayalı şiddet olarak tanımlanmıştı. AİHM, Türkiye’yi özellikle adli sistemin genel pasifliğinden çıkaracak tedbirleri almaya ve şiddet faillerinin cezadan muaf olmamasını sağlayacak düzenlemeleri yapmaya davet etmişti.

AİHM kararının uygulanması konusunda henüz yeterli adım atılmamış iken, bir süredir kamuoyunda yürütülen olan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı kampanya ve bu kampanyaya verilen sesli ve sessiz destek cinsiyete dayalı şiddeti cesaretlendiren, ayrımcılığı pekiştiren bir içerik taşımaktadır.

Kadına yönelik şiddetin var olduğu ve etkili bir mücadele gösterilmediği ortamlar, kadının insan onuruna ve varlığına yapılmış en ağır müdahaledir.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele günü vesilesiyle,

  • İnsan hakları sözleşmelerini hayata geçirmekle yükümlü tüm tarafları, insan haklarının temel prensiplerine, Türkiye’nin tarafı olduğu sözleşmelerin uygulanmasındaki sorumluluğu ve rolünü yerine getirmek için İstanbul Sözleşmesine sahip çıkacak bir duruş sergilemeye, gerekli kaynakları ayırmaya ve kadına karşı şiddeti önleyici etki doğuracak çalışmaları yapmaya,
  • Herhangi bir ayrım yapmadan kadınların eşitlik, hak ve özgürlük mücadelesini yürüten sivil toplum örgütlerini süreçlere dahil etmeye,

davet ediyoruz.

İnsan Hakları Ortak Platformu