Ohannes Kılıçdağı: Asıl vahamet, devlet camilerle ilgili bir karar almadan kendilerinin de kiliselerle ilgili bir karar alamayacaklarını söylemesinde. Aradaki bağı kurmakta zorlanıyorum.
Meltem Oral: Diyanet’in fetvalarında/hutbelerinde defalarca benzer temalar işlendi. Eşcinsellerin sapık, kadınların kocalarının hizmetkarı, feministlerin ahlaksız, dar pantolonların da erkekler için tehdit olduğuna dair sayısız mesaj; fetva, hutbe, kamu spotu, kitap gibi araçlarla kamuoyuna açıklandı. Bu açıklamalar karşısında “Diyanet işini yapıyor” diyenler bu kurumun işlevini küçümsüyor.
Mehmet Y. Yılmaz: Erdoğan rejiminin belirgin özelliklerinden birisi otoriterlik ise ikinci özelliği de Sünni İslam’ın belli bir yorumunun 'devletin resmi dini' görüntüsü veriyor olması. Diyanet İşleri, bu 'ala Turka Baas rejiminin' önemli icra makamlarından biri
Kemal Can: Son yıllardaki siyasi gerilim imalatında –iktidar daha çok zorlandığı için, eskisi gibi- gündelik meseleler yerine “kavramsal” konuların daha ağırlık kazandığına tanık oluyoruz. Hedef 2023 iddiasıyla Cumhuriyet, beka davasıyla bayrak, yerli-milli ölçütüyle de milli egemenlik kavram havzaları kolay dolduruldu, bent oluşturabilecek kurumsal yapılar ise işlevsizleşti.
Kadir Sev: Ne günlerde yaşıyoruz; doktora gidin demek için bile dinsel referansa başvuruyorlar.
1934 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararının iptal edilmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ibadete açılmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilen Ayasofya’da 24 Temmuz’da kılınacak ilk Cuma namazıyla ilgili hazırlıklar devam ediyor.
Hasan Harmancı: Türkiye’de 12 Eylül’e kadar baskın bir din tüccarlığı öne çıkmıyordu. Ara denemeler olmaz mı, hep vardı. Ancak güçlü bir ağa sahip değildi. Hatta dini telkinin ötesine gidilemeyecek kadar utangaçtı. İnançsal konular dile gelse de sessiz bir geçirgenlik, susma söz konusuydu. Diyanet işleri Başkanlığı’nın (DİB) özellikle dinsel duyarlılığın yükseldiği geldiğimiz süreçte, hak ve özgürlükleri belirleyici açıklamalarda bulunması ve kendi yasasını dayatması tamamen toplumu kontrolü altına alma çabası olarak okunuyor.
Baskın Oran: Ülkemizde Rejim, Hanefi-Sünni-Müslüman inancını devlet dini yapmaya çalışmakta, bunun için Diyanet’i konuşturup desteklemektedir.
Akif Beki: Çok değil, 7 yıl öncesine kadar Merve Kavakçı gibi sembol bir isim bile "Diyanet kapatılsın" diyordu.
Ahmet Battal: Fakat camiler devletin değildir. Camilerin ve cami cemaatinin ferdin ve toplumun ahlâkını nasıl yönlendireceği ve koruyacağı hususu da devletin işi değildir.
Son günlerde Korona virüs tartışmalarıyla gündeme gelen ve özellikle de Ali Erbaş’ın başkan olmasıyla farklı bir sürece giren DİB, eskiden sürdürdüğü göreli özerkliği bütünüyle kaybetmiş görünüyor. İktidarla bu denli bütünleşince tabii iktidarın yapmış olduğu hatalarla bütünleşmesi kaçınılmaz hale geliyor. Bu anlamda DİB’in statüsü, misyonu ve dönüşümünün ciddi bir şekilde tartışılması gerekiyor. İşte bu tür bir diyalog ve tartışmaya katkı anlamına gelebilecek bu röportajda Hayri Kırbaşoğlu hocamızla DİB’i ve teşkilata ilişkin güncel konuları ele almaya çalıştık.
“Siyasette Dinselleşme” kitabının yazarları Mol, Kara ve Taştan, AKP’nin 2000’li yılların başlarında siyasi partilere duyulan güvensizliğin beraberinde getirdiği krizden de yararlanarak neoliberalizmle inancı bütünleştiren bir hegemonya tesis ettiğini, dinin de burada araçsal bir rol oynadığını ifade ediyor. Gelecekte özellikle de Covid-19 pandemisi ve yaşanan neoliberal kriz ışığında dinin siyasi söylemlerdeki yeri artar mı azalır mı? Bu röportada bütün bunları konuşmaya çalıştık.